Hukuk Fakültesi

Tarih: 09.07.2013

Hukuk Fakültesi

Öncelikle hukuk fakülteleri İİBF ve SBF gibi fakültelerden farklı olarak meslek kazandıran kurumlardır. Yani hukuk fakültesinden mezun olan bir öğrenci, bir yıllık stajdan sonra, herhangi bir imtihana tabi tutulmaksızın avukatlık mesleğini icra edebilir. Ayrıca yine avukatlık, savcılık ve hâkimlik; sadece hukuk fakültesi mezunlarına münhasır, yani başka fakültelerden mezun olanların icra edemeyeceği mesleklerdir. İnsanlar meslek tercihi yaparken genellikle idealizm, maddi gelir, prestij ve popülerlik gibi kriterleri dikkate alırlar. Hukuk fakülteleri öğrencilerin bu beklentilerinin hemen hemen tamamını gerçekleştirebilecek imkânlar sunarlar.
İdealizmi meslek seçiminde öne çıkartan bir öğrenci hâkimlik, savcılık, kaymakamlık gibi bir meslekte memleketine en iyi şekilde hizmet etme imkânına sahip olabilir. Öğrenci, meslek seçiminde maddî imkânlarını genişletmeyi hedefleyen bir öğrenci iyi bir avukat olarak bu beklentisini gerçekleştirebilir. Öğrenci, yaptığı mesleğin prestijli, toplumda saygın bir meslek olmasını, anne-babasının ve çevresinin kendisiyle gurur duymasını, gıptayla bakmasını isterse yine hukuk fakültesinin seçebilir. Çünkü hâkimlik, savcılık, kaymakamlık, valilik, vs. toplumumuzda en çok saygı gören mesleklerdendir. Dolayısıyla bir hukuk fakültesi mezunu, idealizmin yanında meslek seçiminde etkili olan maddî beklentilerine ve prestijli bir meslek icra etme beklentilerine de ulaşabilir.
Herhangi bir alanda başarılı olabilmek için öncelikli olarak öğrencinin karakterine uygun ve sevebileceği bir alan seçimi yapması gereklidir. Sevdiği alanlarda faaliyet gösteren insanlar çalışmanın ötesinde yaptıkları işten zevk alırlar. Başta buna dikkat edildikten sonra başarının kendiliğinden gelmesi kaçınılmazdır. Hukuk fakültelerinde başarılı olmanın formulü aslında büyük oranda diğer fakülteler için de geçerlidir. Derslere devam eden, derste not tutan ve bu şekilde derse konsantre olan ve günlük çalışan bir öğrencinin hukuk fakültesinde başarılı olmaması çok istisnai bir durumdur. Ancak bu hususlara riayet etme hukuk fakültesi müfredatının çok hacimli olması nedeniyle başarı için daha büyük bir önem taşır. Sanıldığının aksine “hukuk ezber değildir”.
Hukukta incelenen konular hayatın içinde olduğundan dolayı ezberleme değil, öğrenme odaklı bir anlayış içinde okuma yapılması gerekmektedir. Zaten on binlerce sayfalık kanun maddelerinin ezberlenmesi diye bir şey akla da uygun değildir. Ayrıca hukuk ile tanzimlenen alanların günlük hayata ilişkin olması, bunları soyut ve sıkıcı konular olmaktan çıkarmakta ve öğrenmeyi kolaylaştırmaktadır. Aslında bir hukukçu adayının diğer alanlarda mesela bir tıp veya mühendislik sahasında çalışan veya eğitim alan bir kişiden daha fazla vakit harcayacağı da söylenemez.
Bir veya birden fazla yabancı dilin ileri seviyede bilinmesi günümüzün ideal hukukçusunda bulunması gereken en olmazsa olmaz vasıflardandır. Özellikle bölgesinde ve dünyada önemli bir siyasi ve ekonomik güç olmayı hedefleyen, diğer taraftan AB üyeliğini amaçlayan Türkiye’de, bu süreçlerde ortaya çıkabilecek hukuki problemleri çözebilecek nitelikli hukukçuların varlığı hayati önemi haizdir. Bir taraftan üreten ve ihracat hedefini 2023 yılı için 500 milyar dolar olarak belirleyen Türkiye’nin, iş adamları seviyesinde dışarıda yaşadığı hukuki problemler, diğer taraftan yabancı yatırımcıların ülkemize artan ilgisi nedeniyle ülkemizde yaşanacak yabancı karakterli hukuki sorunlar İngilizce başta olmak üzere, Rusça, Arapça, Çince gibi dilleri bilen hukukçulara olan ihtiyacı artırmaktadır.
Ayrıca hemen hemen hukukun her alanında bizi ilgilendiren AB hukuku ve birçok alanda milli kanunlarımızın hazırlanmasına kaynaklık teşkil eden Almanya, İsviçre gibi ülkelerin hukuk sistemleri, bu ülkelerin dilllerini bilen ve böylece bu ülkelerde akademik araştırmalar yapabilecek hukukçuların varlığını zaruret derecesine çıkarmaktadır. Bugün için, ister hakim, savcı gibi devlet sektöründe faaliyet gösteren meslekleri, ister avukatlık, hukuki danışmanlık gibi özel sektördeki meslekleri, isterse üniversite öğretim üyeliği gibi eğitim ve araştırma alanlarını seçsin, her hukukçu da aranan ve emsallerine fark atmasına sebep olan, bu şekilde aranılan vasıflı hukukçu haline getiren en önemli hususiyet, en az bir ve olabilirse birden fazla dili çok iyi derecede bilmektir. Bu nedenle öğrencilerin daha henüz lisans eğitimlerini alırken bu konudaki eksiklerini gidermeleri, dolayısıyla bunu eğitim programının bir unsuru olarak değerlendiren hukuk fakültelerini tercih etmeleri, gelecekleri açısından çok önemlidir.
TÜRKİYE’DE HUKUK FAKÜLTELERİ ÜSTÜNE BİR MÜLAKAT
Bu sayımızdaki konuğumuz Fatih Üniversitesi Hukuk Fakültesi dekan yardımcısı Doç. Dr. Hakan ACAR. Orta öğrenimini Manisa’nın Soma ilçesinde, liseyi Bursa Özel Nilüfer Lisesi’nde bitirdi. Liseden okul birinciliğiyle mezun oldu ve Ankara Hukuk Fakültesi’ni kazandı. Üniversiteden sonra hâkimlik-savcılık sınavlarını da kazanmasına rağmen akademisyenliği seçti. 2000-2007 arasında Azerbaycan Qafqaz Üniversitesi’nde rektör yardımcılığı ve dekanlık yaptı, Bakü Devlet Üniversitesi’nde yüksek lisans dersleri verdi. 2007 yılında Fatih Üniversitesi’nde Genel Sekreter olarak göreve başladı ve daha sonra üniversitemize hukuk fakültesinin açılmasıyla hukuk fakültesinde ders vermeye başladı. Halen üniversitemizin hukuk fakültesinde Medenî Hukuk ve Borçlar Hukuku derslerini veren Hakan Bey, üniversitemizin Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcılığı görevini de yürütmektedir.
Öncelikle üniversite tercihinizle ilgili konuşmak istiyorum. Neden hukuk fakültesini seçtiniz?
İnsanların hayatlarının her dönemlerinde idealleri olur. Özellikle lise döneminde bu idealler kişinin karar vermesinde çok etkilidir. Ben de ideallerimi gerçekleştirebilmek için hukuk fakültesini seçtim. Benim idealimde memleketimize hizmet etmek, memleketimizi daha yaşanılabilir bir hale getirmek vardı. Hâkimlik-savcılık gibi bir mesleği icra etmem halinde memleketimizde yanlış giden bazı şeylerin daha etkin bir şekilde düzeltilmesine katkıda bulunabileceğimi düşünüyordum. Bunun için de hukuk fakültesini bitirmek gerekiyordu.

Bir öğrenci, idealizmden başka hangi sebeplerden dolayı hukuk fakültesine gelmek isteyebilir?
Hukuk fakültesi, öğrencilerin farklı beklentilerini karşılayabilecek türden bir fakültedir. Öğrenci, meslek seçiminde maddî imkânlarını genişletmeyi ön planda tutuyorsa hukuk fakültesi bu beklentiyi de karşılayabilir. Bugün alanında uzman iyi bir avukat, uluslararası bir davadan maddi anlamda tatmin edici gelirler elde edebilir. Öğrenci, yaptığı mesleğin prestijli, toplumda saygın bir meslek olmasını, anne-babasının kendisiyle gurur duymasını isterse yine hukuk fakültesinin seçebilir. Çünkü hâkimlik, savcılık, kaymakamlık, valilik, vs. toplumumuzda en çok saygı gören mesleklerdendir. Dolayısıyla bir hukuk fakültesi mezunu, idealizmin yanında meslek seçiminde etkili olan maddî beklentilerine ve prestijli bir meslek icra etme beklentilerine de ulaşabilir.
Hukuk fakültesinde okurken zorlandınız mı, sizce hukuk fakültesi gerçekten zor bir fakülte mi?
Ben hukuk fakültesine girdiğimde 16 yaşımdaydım. Tabii ki bu yaşta üniversiteye başlamak kolay olmadı. Genel itibariyle hukuk fakültesinde zorlandığım zamanlar oldu. Ama takdir edersiniz ki hayatta hiçbir şey kolay değildir. Bundan dolayı öğrenciler bir bölümü seçerken “bu bölüm zor mudur, kolay mıdır?” diye sormak yerine “neticede gideceğim bölüm bu zorluğa değer mi?” diye sormalıdırlar. Bu yönüyle hukuk fakültesi de kolay değildir.  Öncelikle, hukuk, lise müfredatının dışında bir alandır. Her ne kadar hayatın içinden olsa da öğrenciler başlangıçta farklı kavramlarla karşılaşırlar. Özellikle hukuk dilinin farklılığından dolayı başta bir bocalama yaşayabilirler ama sonra hukukî terimlere aşina oldukça toparlarlar.
Diğer taraftan toplumda hukukun zor olduğu kanısı hâkimdir. Bunun en önemli sebep ezberlenecek birçok kanun metninin olduğu düşüncesidir. Ama bu doğru bir düşünce değildir.  Hukuk eğitiminde ülkemizde bazı problemler olsa da, hukuk eğitimi zannedildiği gibi ezbere dayalı değildir.  Hukuk öğrencisinden beklenen ve kendisine kazandırılmaya çalışılan özellik, hangi kanun hükmünün önüne gelen somut olaya ne şekilde uygulanacağını bilmesi ve bunu uygulamasıdır. Bu da yapılacak pratik çalışmalarla ve farazi dava uygulamaları ile kazandırılmaya çalışır. Aslında ezberden ziyade mantık kurgusuna dayalı bir eğitim anlayışı vardır. Hatta çoğu zaman ezberleneceği zannedilen kanun metni sınavlarda açık olur. Ayrıca hukuk, hayatın içinden olayları inceler. Mesela; biz, aile hukuku dersinde insanları önce nişanlıyoruz, sonra evlendiriyoruz, daha sonra da boşayıp nafakalarını dağıtıyoruz. Bu niteliğiyle somut ve günlük hayatta karşılaşılan olayların nasıl çözümleneceği analiz edildiği için öğrenme kolay olmaktadır.
Hukuku zorlaştıran bir diğer sebep ise bazı hukuk fakültelerinde devam zorunluluğun olmamasıdır. Bu durum daha çok kontenjanı fazla olan üniversiteler için geçerlidir. Mesela Fatih Üniversitesi, dersi geçmek için en az %70 devamlılık istiyor. Devam zorunluluğunun olmadığı üniversitelerde ise öğrenciler derse devam etmeyebiliyor. Sınav dönemi ders çalışmaya başlayan öğrenci dersi geçemeyince de hukuk fakültesinin adı “ zor” oluyor. Hukuk fakültesini kazanan normal bir öğrenci dersleri takip etse, derste not tutsa ve bu notları sadece tuttuğu gün tekrar etse derslerini çok üstün notlarla geçebilir. Bu anlamda hukuk fakültesinin zorluğu, öğrencilerin bakış açısından ve hacimli kitapların zamanında bitirilmeyerek sınav dönemine sıkıştırılmaya çalışılmasından da kaynaklanmaktadır.
Yani hukuk bölümü okumak için çok üst düzey bir öğrenci olmaya gerek yok. Peki, hukuk fakültesinde okumak isteyen bir öğrenci ne gibi özelliklere sahip olmalıdır?
Öncelikle belirmek gerekir ki hukuk fakültesini kazanmış herkes, hukuk okuyabilir demektir. Ama öğrenci normalin üzerinde bir hukukçu olmak istiyorsa matematiği iyi olmalıdır ve edebiyatı sevmelidir. Yanı mantıksal bir zekâya sahip olmalıdır ve kitap okumalıdır. Çünkü öğrenci, kanunları okuyarak öğrenebilir. Ayrıca kanunları olaylara uygulayabilmek için olaylardaki neden-sonuç ilişkilerini yani mantıksal ilişkileri iyi kavramalıdır.
İdeal bir hukuk eğitimi için öğrencinin gideceği hukuk fakültesi hangi özelliklere sahip olmalıdır?
Öncelikle, öğrenci, gideceği hukuk fakültesinde hocasına soru sorabilmelidir. Bunun için de öğrenci, hem derste hem de ders dışında hocasıyla diyaloga geçebilmelidir. İkinci olarak, öğrenci üniversiteyi bitirdiği zaman bir yabancı dili iyi derecede bilmelidir ki bu dil İngilizcedir. Çünkü birçok alanda akademik dil İngilizcedir. Dolayısıyla üniversite, öğrenciye iyi bir yabancı dil eğitimi vermelidir. Ayrıca, öğrencinin öğrendiği yabancı dilini geliştirebileceği bir ortamın olması da önemlidir. Yabancı dili geliştirmenin güzel yollarından biri Erasmus Programıdır. Ama her ülkenin kendine göre bir hukuk sistemi olduğu için bir hukukçunun bu programa katılması zordur. Biz Fatih Üniversitesi Hukuk Fakültesi olarak bu soruna şöyle bir çözüm bulduk; fakültemizde seçmeli ders blokları var. Öğrenci Erasmus Programı ile bu dersleri yurt dışında alıyor ve biz de bunları seçmeli ders bloklarına yazıyoruz. Böylece öğrenci sonraki yıllardaki ders yükünü azaltmış oluyor. Bununla beraber, yabancı dili geliştirmede üniversitedeki yabancı öğrenci sayısı da önemlidir. Öğrenci, yabancı öğrencilerle diyalog kurarak yabancı dil konuşmasını geliştirebilir.
Ayrıca bir hukukçu için kendini sosyal yönden geliştirmiş olmak, iyi bir iletişim becerisine sahip olmak, kendini iyi ifade edebilmek, toplumla diyalog kurabilecek asgarî konuşma, yazma, hitabet becerisine sahip olmak da önemlidir. Dolayısıyla öğrenci, avukatlık, hâkimlik-savcılık için bu iletişim becerilerini üniversitede geliştirmelidir. Üniversitenin öğrenciye bu nitelikleri kazandırması yani öğrenciyi piyasa hayatına hazırlaması gerekir.
Son olarak, öğrencilerin sadece gidecekleri fakülteyi değil ayrıca gidecekleri üniversiteyi de seçmeleri lazım. Gidecekleri fakültenin bir binadan ibaret olmayıp kampus içinde bir fakülte olması gerekir. İyi bir üniversite, öğrenciye kampus içerisinde sosyal aktivitelere katılma ve eğitimlerle, seminerlerle vb. faaliyetlerle farklı alanlarda kendini geliştirme imkanı tanımalıdır.
Öğrenci, tercih yapmadan önce üniversiteler hakkında nasıl bilgi edinebilir?
Üniversiteleri tanımanın en makul yollarından biri üniversiteleri ziyaret etmektir. Diğer bir yol ise, iyi bir üniversitenin özelliklerini çıkarıp farklı üniversitelerde okuyan veya farklı üniversitelerden mezun olmuş kişilerden bilgi alarak bir değerlendirme yapmaktır. Çünkü bilgi almak istediği bir üniversite öğrencisi kendi aldığından farklı bir eğitim görmediği için aldığı eğitimin en iyi o şekilde olacağını zanneder. Mesela ben Ankara Hukuk Fakültesi’nde okurken orada olduğundan farklı bir eğitim tahayyül edemiyordum. Dolayısıyla öğrencinin farklı kişilere sorarak yapacağı değerlendirme büyük bir önem taşımaktadır.
Hukuk fakültesine gelen bir öğrenci nitelikli bir şekilde mezun olabilmek için ne gibi etkinliklere katılmalıdır?
Öncelikle öğrencinin sadece ders saatlerinde üniversiteye gelip giden bir öğrenci olmaması gerekir. Mesela Fatih Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencileri bu konuda gayet başarılılar; Tanık Hukuk Topluluğu adı altında bir topluluk kurdular ve çeşitli etkinlikler düzenliyorlar. Ayrıca üniversitemizin Politika Kulübü’nde de hukuk fakültesi öğrencilerimiz gayet etkinler. Bir öğrenci, dersi yoksa bile üniversiteye gelip hiç olmazsa kütüphanede kitap okusun. Üniversitede güzel bir arkadaşlık ortamı kurmak da önemlidir. Öğrencinin üniversitede kurduğu sağlam arkadaşlıklar, öğrenciye meslek hayatında kazanç sağlar. Öğrenci, ayrıca bulunduğu şehirdeki kültürel ve sosyal ortamı da iyi değerlendirmelidir. Tabii ki bütün şehirlerin kendilerine göre güzellikleri var ama gerek kültürel bakımdan gerek gezilip görülecek yerler bakımından İstanbul ülkemizin en iyi şehridir. Fakat öğrenci bunu derslerini aksatmadan yapmalıdır. Hayatı bir kavanoza benzetirsek; hayat kavanozuna önce hayatın büyük taşlarını, sonra çakıl taşlarını yerleştirmek, daha sonra kumu ve en son suyu dökmek gerekir. Öğrenci, hayat kavanozuna önce kumu koyarsa büyük taşları ve çakıl taşlarını koyamaz; önce çakıl taşlarını koyarsa büyük taşları koyamaz. Dolaysısıyla öğrenci hayatındaki önceliklerini iyi belirlemeli ve hayatını buna göre şekillendirmelidir.
Hocam diyelim ki adalet gücü sizin elinizde toplanmış bir güç olsa (bir nevi adalet kılıcını elinizde bulundursanız) Türkiye’de değiştireceğiniz ilk şey ne olurdu?
İlk şey mi?
Evet.
Eğer gücüm olsa yapacağım ilk şey yargı mekanizmasındaki hantallığı gidermek olurdu. Uzun süren davalar, geç gelen adalet,  bundan doğan mağduriyetler… Bunu düzeltmek isterdim. Siz şu anda mahkemeye gitmek ister misiniz?  Ben bir hukukçuyum ve bu işin hocalığını yapıyorum. Ama sürecin uzunluğundan dolayı mahkeme aracılığıyla da hakkımı aramak istemiyorum. Bunun böyle olmaması lazım. Amerika’ da internetten randevu alıp, gün alıp, davanızı görebiliyorsunuz. Dilekçe vermeyi geçin; avukatsız bile yürütebileceğiniz davalar var. Eğer bugün Yargıtay’da 1,5 milyon dava çözülmemiş bekliyorsa bu ciddi bir problemdir. Dosya orada bakılmadığından dolayı zaman aşımına uğruyor. Bu da toplumun adalete ve devlete olan güvenini ortadan kaldırıyor. Bunun neticesinde de hukuk dışı bir takım yapılanmalar, Türkiye de gördüğümüz gibi mafyalar ortaya çıkıyor. Bu durum hoş değil, o yüzden benim gücüm olsaydı, evvela böyle bir şey yapmayı isterdim.
Türkiye’nin mevcut durumunu göz önünde bulundurarak genel bir değerlendirmede bulunabilir misiniz? Diğer çözülmesi gereken sorunlar sizce nelerdir?
Tabii ki çok problemimiz var; hukuk eğitiminin nasıl verilmesi gerektiği, öğrencilerin uygulamayla iç içe bir eğitimi nasıl alacağı, uluslararası standartlarda nasıl bir öğrenim görecekleri, hakikaten adaleti dağıtma misyonunu ifa eden hâkimlerin, savcıların, yüksek mahkeme üyelerinin, Danıştay üyelerinin,  Anayasa Mahkemesi hâkimlerinin alması gereken eğitim, alması gereken kültür,  hukuk uygulayıcılarının yetiştirilmesi, yurtdışına gönderilmesi ve oradaki iyi tecrübelerini ülkemize taşımaları... Bu anlamda ciddi bir eksiklik ve aynı oranda ihtiyaç var.
Bu sorunların yanı sıra, uygulamayla teori çok kopuk olduğu gerçeğidir. Bu kopukluğun giderilmesi için Almanya’da birçok mahkemede olduğu gibi üniversite hocalarının uygulamanın içine girmeleri lazım. Bunun dışında hâkimlerin özlük haklarının iyileştirilmesinden tutun da hâkimlerin kararlarını verirken hakikaten tarafsızlığın temin edilmesi ve bağımsızlığın yanında tarafsızlığın ciddi şekilde korunması lazım. Ayrıca hâkimlerin verdikleri kararların menfiliklerden oluşan zararlardan belli noktalarda sorumlu olmalıdırlar. Eski tabirle ‘lâ yüs-el’  yani sorumsuz olmamalıdırlar. Hâkimlere de acımasız davranılmaması ve onların yükünü hafifletecek çok sayıda mahkemelerin de açılması lazım. İstinaf mahkemeleri dediğimiz Bölge Adliye Mahkemelerinin aktif bir şekilde kurulması ve bazı kararlarda uzlaşma müesseselerinin hızlandırılmaları gereklidir. Arabuluculuk müessesinin hızlandırılması, uyuşmazlıklarının çözümünde alternatif bir metodun oluşturulması da gereklidir. Hak dağıtımı değişikliklerle eskiye oranla daha düzgün hale getirilmiştir. Tabi ki bu tür değişikliklerin devam ettirilmesi son derece önemlidir. Son olarak, mekanizmayı hızlandıracak teknolojiden de istifade edecek yapının bir an önce oluşturulması gerektiğine inanıyorum.
Kaynak : www.kariyerpenceresi.com