femdershanelogo

İKİ SINAV ARASI BUNLARA DİKKAT

İKİ SINAV ARASI BUNLARA DİKKAT
Üniversiteye giriş sınavları test tekniğine dayalı sınavlardır ve bunlarda başarılı olmak test çözme becerisi kazanmayı gerektirir. Test tekniğine dayalı sınavlarda zamanı ve bilgiyi en doğru şekilde kullanmak öğrenciyi başarıya götüren basit ama önemli detaylardandır. Bu da dikkatli test çözme, soru kalıplarını öğrenme ve okuma hızını artırmakla mümkün olmaktadır.
Geçen yıl üniversite sınavına girenler LYS konusunda daha tecrübeliler bu gerçeklerin bir kısmını geçen yıl yaşayarak öğrendiler. Bu yıl ilk kez üniversite sınavına girenler ise geçmiş tecrübelerden örnek alıp çok vakit geçirmeden LYS çalışmalarına başlamaları gerekir.

LYS’lere çalışılınca karşılığın alınacağı sınavlardır
LYS’lerde adayların kendi alanlarından sorumlu olacakları için çalışması ve öğrenmesi YGS’ye göre hem kolay hem de zevkli ve çoğunlukla bilgiye dayalı sorulardan oluştuğu için daha çok çalışmalarının karşılığının alınacağı sınavlardır. YGS’de 4 farklı alandan 160 dakika süre verilirken LYS’lerde 5 ders için iki sınav ve yaklaşık 250-270 dakika zaman tanınacak. Bu da bir soruya yaklaşık buçuk dakika süre düştüğü anlamına gelir. Buna göre LYS’ler, YGS’lere göre biraz daha rahat geçecek demektir. Geçen seneki adayların YGS sonuçları analiz edildiğinde, LYS netlerinin daha yüksek olduğunu gözlendi. Bu sene de adaylar YGS’ye takılmadan biran önce LYS’lere kaynaklık eden ders konuları ve çalışılacak kaynakları belirlemeli, zaman planlanması yapmalı, konular bitince de deneme sınavlarıyla çalışmaların yeterliliğinin denetlenmeliler.

LYS çalışmalarında tekrar önemli
YGS’de daha çok kavrama yeteneği, bilgiyi kullanma becerisi ve zihinsel beceriler ölçülürken LYS’lere ise daha çok bilgi düzeyi ölçülmektedir. Bu nedenle LYS çalışmaları, YGS çalışmalarından farklı olmalıdır. Öncelikle adayların girecekleri LYS’lere kaynaklık eden derslerle ilgili ön bilgilere sahip olmaları için düzenli ve yoğun bir çalışılmaları gerekmektedir. Bilgi basamağındaki konuların öğrenilmesinde en önemli süreç konuyla ilgili yapılan tekrarlardır. Uzun bir dersi öğrenmeye çalışmak yerine, dersi daha küçük parçalara bölerek öğrenmek daha kolaydır ayrıca yapılacak çalışmada en iyi verimi almak için öğrenmeyi 20-40 dakikalık aralıklara ayırmak gerekir. Hazırlık sürecinde yapılan hatadan biri çözüme ulaşmadan verilen aralardır. Buna göre LYS hazırlık sürecinde öğrenilen bilgilerin kalıcı olması için derslerin aralıklı tekrarlarının yapılması önem kazanmaktadır.

Öğrenme görecelidir
Her adayın algısı, dikkati ve öğrenme şekli farklıdır. Adayların, çalışırken öncelikle kendi özelliklerini tanıması ve bu özelliklere göre bir çalışma planı hazırlaması gerekir. Bir öğrenci matematikte zorlanırken diğer öğrenciye sözel konular zor gelebilir. Zor gelen derslerin dikkatin en yoğunlaştırılabilecek saatlerde çalışılması gerekiyor. Verimli saatler birçok insan için sabah saatleridir. Soruyu çok fazla okuyarak zihni karıştırmamak gerekir. Soru çözmeyi sağlayacak soru metninde yer alan önemli kelimelerin altını çizmek ve test çözerken dikkat dağıldığında kendinizi yoğunlaşmaya zorlamak yerine 10 dakikalık bir ara vermek daha faydalı olur.

Okul derslerine devamlılık önemlidir
LYS’lere doğru her ne kadar adaylar daha çok pratik yapmayı tercih etse de eksik olduğunu düşündüğünüz dersleri dikkatlice dinlemek ve bilgilerinizi tazelemeleri her zaman iyi bir öğrenme yöntemlerindendir. Okulda veya dershanede işlenecek derslere daha önceden hazırlanarak gitmek bilgileri daha kolay özümsenmesine neden olduğu bir gerçektir.
Unutmamak gerekir ki, eğer adaylar YGS’de zorlanmışsa bu durum sadece kendi için değil sınava giren tüm adaylar için söz konusudur. O halde, yapılması gereken sadece LYS’lere odaklanıp YGS psikolojisinden bir an önce çıkmaktır. YGS beklenilenin altında gelme endişesi, havaların ısınması, LYS konularının bilgiye dayanması öğrencileri hedefinden saptırmamalıdır.

 

fem

Filmler Eğitim İçin Kullanılıyor

Nasihat etmek, uyarmak her zaman etkili olan bir davranış değildir. Özellikle arkadaşlık, vefakârlık, merhamet gibi değerleri çocuklara anlatmak zordur.

Eğitimciler, filmlerle çocuklara bazı doğruları öğretebiliyor. Filmi, beraber analiz etmek sizi çözüme bir adım yaklaştırabilir.
Ahmet ve arkadaşlarına rehber öğretmenlerinin seyrettirdiği film henüz ortalarına gelmişti ki, Ali öğretmen filmi durdurup bazı açıklamalarda bulundu. Filmde, arkadaşlarıyla sorun yaşayan bir çocuğun öyküsü anlatılıyordu. Ahmet’in de tıpkı filmdeki gibi arkadaşlarıyla yaşadığı sosyal problemler vardı. Rehberlik  danışmanı olan Ali öğretmen, bu filmi izletmekle Ahmet’e arkadaşlarıyla uyum içinde nasıl yaşanılabilir mesajı vermek istiyordu.

Nasihat etmek, uyarmak her zaman etkili olmaz. İnsan çoğu zaman gördüğü örneklerden ders alır ve hayatına tatbik eder. Özellikle çocuklar, güzel ve iyi rol modellere ihtiyaç duyar. Peki istediğiniz rol modeller yoksa ya da çocuğun sorunuyla ilgili bir örnek bulamıyorsanız? İşte böyle zamanlarda sinema filmleri yardımcı rol oynayabiliyor. FEM Dershaneleri Rehberlik Danışmanı Faruk Ardıç, etkisi kanıtlanmış filmlerle belli rahatsızlıkları tedavi etme yöntemi olan sineterapi ile önemli adımlar atılabildiğini söylüyor. Öğrencilerin izledikleri filmdeki karakterlerle kendilerini özdeşleştirdiğini belirten Ardıç, öğrencilerin filmdeki karakterlerle benzerlik kurmasının kendi davranışlarını ve düşüncelerini sorgulamasına yardımcı olduğunu açıklıyor. Rehberlik danışmanı, öğrencilerin bu sayede problem çözme becerisi kazandığını da ifade ediyor.

Sineterapi sürecinde filmden sonra eğitimci ile izleyenlerin değerlendirme yapması önemli bir süreç. Faruk Ardıç, “Analizin birlikte yapılması izleyenlerin bünyesinde daha etkili çözüm olacaktır.” diyor. Çocuğun ya da öğrencilerin hangi davranışı düzeltilmek isteniyorsa ona göre bir film seçmek önemli bir unsur. Bunun için önceden bir çalışma yapılması ve filmin dikkatlice seyredilerek eğitimci tarafından analiz edilmesi gerekiyor.

Sineterapi daha profesyonel anlamda tedavilerde de kullanılıyor. Uzman psikolog Ufuk Maviengin, sosyal fobi, güven problemi, kıskançlık, iletişim kurma güçlüğü gibi problemlerin sineterapi ile tedavi edilebileceğini söylüyor. Maviengin, “Bakıldığında gayet sağlıklı görünen bireyler, aslında iç dünyalarında farklı problemler yaşayabiliyor.” diyor. Psikolog Maviengin’in tespit ettiği filmler hastayla birlikte analiz ediliyor, filmleri, etkisi izleyenin kullandığı cümlelerden, hal ve hareketlerinden gözlemlenebiliyor.

Hangi filmi

ne için seyretmeli?

FEM Dershaneleri Rehberlik Danışmanı Faruk Ardıç’ın seçtiği listede, filmlerin hangi davranışlar için seyrettirilmesi gerektiği yer alıyor. Ardıç, çocukların yaşlarına göre film tercihi yapılması gerektiğini, eğitimcinin mutlaka önceden filmi izleyerek analiz etmesinin önemli olduğunu söylüyor.

Reis Bey: Filmde merhamet duygusunun yanı sıra insani duyguları körelmiş bir hâkimin suçsuz bir gencin idam kararını vermesi aktarılıyor.

İki Dil Bir Bavul: Üniversiteden yeni mezun olmuş bir öğretmenin Doğu Anadolu’ya öğretmen olarak gitmesiyle yaşadığı problemler ve yaptığı fedakârlıklar anlatılıyor.

120: 1993 Harbi’nde orduya cephane taşıyan, aşırı soğuğa dayanamayarak ölen 120 çocuğun hikâyesi yer alıyor.

Ölü Ozanlar Derneği (Dead Poets Society ): Mesleğe yeni başlayan öğretmenler için önerilen bir film.

Home: Etkileyici bir belgesel film. Dünyaya başka bir gözle bakılması gerektiği ve yaratılan hiçbir şeyin gereksiz olmadığı ifade ediliyor.

Sakıncalı Düşünceler (Dangerous Minds): Zeki ama sorunlu öğrenciler ve onları topluma kazandırmaya çalışan bir öğretmenin hikâyesi anlatılıyor.

Özgürlük Yazarları (Freedom Writers): Mesleğe yeni başlayan genç bir öğretmenin, sınıfta her çeşit ırktan ve toplumdan gelen öğrencilerle mücadelesi anlatılıyor.

Muhteşem Münazaracılar (The Great Debaters): Bir profesör, eğitim  eşitliğinden yararlanamayan öğrenciler için tartışma grubu kurmaya karar verir. Önceleri ifade güçlüğü yaşayan öğrenciler, giderek kelimelerin gücünü öğrenmeye başlar.

Sınıf (The Class): Öğrencilerin iyi bir eğitim almaları için hiçbir engel  tanımayacakları anlatılıyor.

Esaretin Bedeli (The Shawshank Redemption): Arkadaşlık, problemlere göğüs germe ve sabretmenin anlatıldığı bir film.

fem

Üniversiteye Hazırlık Öğrencisinin Velisi Olmak

OLUMLUYU GÖRME;

Sınavlara hazırlanan öğrencinin motivasyonunu arttırmak isteyen aileler, öğrencinin yapamadıklarını değil yapabildiklerinin üzerinde durmalıdır ki, takdir edildiğini ve desteklendiğini gören öğrenci bu davranışı daha sık göstersin. Örneğin hafta içinde bir kez oturup ders çalışan çocuğa “oturup ders bile çalışmıyorsun, ne zaman otursan bir bahaneyle kalkıyorsun, bakalım sınavda ne yapacaksın?” gibi bir ifade kullanmak yerine” geçen gün kendi başına oturup ders çalışabilmen çok hoşuma gitti, seninle gurur duydu. Belki ilk başta biraz zorlanırsın ama hiç moralini bozma, bunun da üstesinden gelebilirsi,” şeklinde bir ifade kullanmak, gencin kendi başına çalışma davranışını sıklaştıracaktır.

SONUCA BAĞLI OLARAK YERMEME;

Sınavla ilgili olarak, gencin değerini sınavdaki başarısıyla eş tutmak, sonuçlarla ilgili olarak, korkutmak, tehdit etmek, “sen hele bir kazanama o zaman görüşürüz” ya da “ kazanmazsan arkadaşlarının yüzüne nasıl bakarsın, aile dostlarımızın hepsine rezil oluruz! “ gibi ifadeler gencin motivasyonunu değil kaygısını arttırır. Genç ailesinin ve başkalarının gözünde kendisinin değil, sınavdaki başarısının önemli olduğunu düşünür ve sınava gerçek dışı bir anlam yükler. Kaygı, öğrenmenin ve öğrendiğini kullanmanın önündeki en önemli engeldir. Kaygısı artan sınava olduğundan farklı anlamlar veren öğrenciler için her sınav bir krizdir. Kendini ispatlaması gereken, değerli olduğunu herkesin görmesi gereken ve mutlaka kazanılması gereken bir sınavların sonuçlarını yorumlarken de “bak kaç tane yanlışın var, bu yanlışlarla sınavı nasıl kazanacağını merak ediyorum” veya “bak yine yanlış yapmışsın, nasıl kapanacak bu açıklar?” demek yerine; “doğru cevapların geçen sınava göre artmış, demek ki bir önceki sınavdaki açıklarını kapatmaya başlamışsın” şeklinde bir ifade kullanmak gencin motivasyonunu arttıracak, derslere daha sıkı sarılmasını sağlayacaktır.

BEKLENTİ DÜZEYİNİ YÜKSEK TUTMAMA;

Her zaman anne babalar genci tehdit etmeyebilir, bazen de genci olumlu etkilemek düşüncesiyle “ben sana güveniyorum sen en iyi bölümlere layıksın, senin kazanmaman gibi bir ihtimal düşünemiyorum bile” gibi ifadeler kullanırlar, bu da gence taşıyabileceğinden fazla yük yükler. Kendisinden ne kadar büyük beklentiler olduğunu gören genç gerçekçi olmayan hedefler belirler ve bu hedefe ulaşmak için tüm gücüyle çalışır. Ancak bir süre sonra taşıyamayacağı kadar ağır olan bu yükün altında ezilmeye başlar. Yükün ağırlığını hissettikçe öğrenmesi ve öğrendiklerini kullanmasın zorlaşır, çok çalışmasına rağmen beklediği karşılığı alamaz. Gencin bunları yaşamaması için, aile gençten verebileceğinden fazlasını beklememelidir.

YGS – LYS SINAV HAYATTA HERŞEY DEĞİL;

Hiç kuşkusuz, gençlerinin bu önemli dönemlerinde onlara en iyi şekilde destek olmak her anne babanın isteğidir. Ancak önemli olan gencin “ doğru ve onun başarısını arttırabilecek şekilde” destek vermektir. Bunun içinde sınavın asla dönüm noktası olamadığını ama yaşamdaki amaçlara ulaşmayı kolaylaştıracak bir fırsat olduğunu vurgulamalı ve onlara sınavdan alacakları sonuca değil, kendilerine değer verdiğimiz mesajını iletebilmeliyiz. Onlara içtenlikle “sen benim için her şeyde önemli ve değerlisin. Hayatındaki bu önemli dönemde, sana istediğin desteği vermeye hazırım. Senin kendi üzerine düşeni en iyi şekilde yapacağını biliyorum, ben de üzerime düşenleri yapmaya hazırım.” diyebilmeliyiz. öğrencinin motivasyonunu arttırmak isteyen aileler, öğrencinin yapamadıklarının değil, yapabildiklerinin üzerinde durmalıdırlar.

İLİŞKİLERİ UZUN VADELİ DÜŞÜNME;

Öğrenci olan çocuğunuzla olan ilişkinin sadece sınav ve ders düzemlinde kalmamalı onu bir insan olarak da değerlendirmeleri ve yaklaşımlarınızı ona göre şekillendirmelisiniz. Sosyal aktiviteleri birlikte yapmalı. Buna sosyal bilimciler “nitelikli birliktelik” olarak isimlendiriyorlar. Anne babalar çocukları ile nitelikli birliktelikleri önceden planlamalı kendiliğinden gelişmemelidir. Çocuğunuz kendini özel hissetmelidir. Kendini özel hissetmenin yolu,varsa kardeşleri kıskandırılmadan yapılmalı. Bu öğrencinin rahatlamasının sen içinde yaşayacağı firtınalı atmosferlerin varlığını bilirken, onu bekleyen bir limanında olduğunu bilmelidir. Ailelerin evleri bir dingin liman atmosferinin taşımalıdır. Bir anlamda liman bir anlamda beklide şarj merkezi olmalıdır.

EĞER ZAMANI YÖNETEBİLİRSENİZ SONUCU ÖNGÖREBİLİRSİNİZ.

Aile bireylerinde ebeveynler sürecin her tarafında ya bizatihi olmalı yâda kontrollü devretmeli. Kontrollü devir eğitim işinin bir kısmını eğitim kurumlarına bırakmalı. Bu bırakma terk etme olarak değerlendirilmemeli. Eğiti ve öğretim, helede sınavların öncesinde sorumluluğu devredilemez bir durumdur

fem

Ergenlik Döneminde Aileye Düşen Sorumluluklar

  • Arkadaşlarıyla, gerekirse arkadaşlarının aileleriyle tanışın.
  • Çocuğunuzu başkasıyla kıyaslamayın.
  • Çocuğunuzun stresini azaltabilmek için spor ve diğer sosyal faaliyetlere (sinema, tiyatro, resim, müzik vb) yönlendirin.
  • Ergenlik dönemi hakkında bilgi verin.
  • Siz veya çocuğunuz sinirliyken tartışmayın.
  • Sorumluluk almasına olanak sağlayın.
  • Yalnız kalmak istediğinde nedenini öğrenmek için onu zorlamayın.
  • Onu dinleyin, dinlemeye hazır olduğunuzu hissettirin.
  • İnternet ve tv kullanımı için ortak bir karar almak gerekir. Beraber alınan kararlara birey daha kolay uyum sağlar.
  • Ergenlik dönemi soyut düşünme dönemi olduğu için, hayata dair düşüncelerinin değişmesi normaldir.
  • Ergenlik döneminde çocuğunuza bedenini koruması, değerli olduğu ve sınırları hakkında bilgi verin.
  • Çocuğunuzun bu dönemde duygu durumunun yoğun, kararsız ve iniş-çıkışlı olduğunu unutmayın.
  • Ergenlik döneminde belirgin fiziksel değişimiyle (omuzlar genişler, kollar uzar, kıllanmalar başlar, yürüyüş değişir) ilgili alaycı ifadeler kullanılmayın.
  • Öğüt verici ve yasaklayıcı tavırlar ebeveyn-ergen çatışmasına sebep olur, bu durum asilik dönemindeki ergen için tam bir tepki verme nedeni olur.
  • Aile ile ilgili kararlarda genç aile üyesine de söz hakkı verin.
  • Ergenlik döneminde çocuğunuz, sizden çok çevre beğenisine yönelir. Bu nedenle marka takılmak, lüks yaşama özenmek isterler. Bu durum ailece konuşulmalı ve ailenin maddi durumu hakkında bilgi verilmeli.
  • Meslek seçimi için, ebeveynler, oldukları ya da olamadıkları meslekleri değil, çocuğun yeteneğine ve ilgisine uygun meslekleri seçmesine destek vermelidir.
  • Davranışı, boyundan veya kilosundan değil, yaşından ve kapasitesinden beklemeliyiz.
  • Ergenlik döneminde bireyin temel kaygısı, var olmak, fark edilmek, güvenmektir. Bu nedenle ergeni kabul etmek ve kendini ifade etmesine fırsat vermek gerekir.
fem

Ergenin Şikayetleri

Ergen yeni fiziksel görüntüsüne alışmaya çalışırken, ailenin kendisinden beklentilerinin değişmesi nedeniyle birçok sorun yaşayabilmektedir.

• Büyükler çok anlayışsız ve baskıcı,

• Arkadaş bulamıyorum,

• Arkadaş grubum beni dışlıyor,

• Ailem kız/erkek arkadaşım olmasına izin vermiyor,

• Boş zamanlarda yapacak bir şeyim yok,

• Beni hep çocuk yerine koyuyorlar,

•  Annem babam arkadaşlarıma karışıyorlar, onları eleştiriyorlar,

•  İzinsiz dışarı çıkamıyorum, erken gelmek zorunda kalıyorum,

•  Yabancı ortamlarda rahat edemiyorum, kendimi ifade edemiyorum,

•   Ders çalışamıyorum, dikkatim çok çabuk dağılıyor,

•  Kendimi çok yalnız hissediyorum,

•  Kimse beni anlamıyor! Vb.

fem

Ergenlik Döneminde Ailenin Şikayetleri

Ergenlik dönemi 11-12 yaşlarında başlayıp 20’li yaşların başlangıcına kadar süren, hızlı bedensel, ruhsal, sosyal değişiklikleri içeren çocuklukla yetişkinlik arasındaki geçiş dönemidir. Bu dönemde asıl sorun anne-baba ve ergen arasındaki ilişkidir.

Bu Dönemde Ailelerin Şikâyetleri:

  • Hırçınlaştı, hiç ders çalışmıyor, sorumluluk duygusu yok, sürekli canım sıkılıyor diyor, en küçük isteklerini sert bir şekilde ifade ediyor,
  • Dalgınlaştı, durgunlaştı, çok karamsar, nedensiz yere öfkeleniyor,
  • Çok alıngan, her şeye ağlıyor,
  • Ev içerisinde huzursuz,
  • Sürekli ayna karşısında, çok süsleniyor,
  • Siz bana karışamazsınız, ben artık büyüdüm diyor,
  • Okula devamsızlık yapmaya başlamış, yalan da söylemeye başladı,
  • Çok geziyor, sürekli arkadaşlarıyla vakit geçirmek istiyor,
  • Odasından dışarı çıkaramıyoruz, bizimle vakit geçirmek, konuşmak istemiyor,
  • Banyoya sokamıyoruz, ellerini bile yıkamak istemiyor, saçını kestiremiyoruz,
  • Kardeşleriyle anlaşamıyor, kavga çıkarıyor,
  • Ne yapacağımızı şaşırdık,

Artık çocuğumu tanıyamıyorum! vb

fem

Sınava Hazırlanan Gencin Ailesine Tavsiyeler

Sevgi en iyi diyalog biçimidir. Öncelikle gencin ailemizin en önemli bireylerden bir olduğu kabul edilmelidir. Çetin bir dönem geçirdiği bilinmeli ve sakin bir liman olan aile bun dönemde en çok uğranılan liman olmalıdır. Kaçılan çözüm bulunamayan hatta problemleri köpürten bir yer olarak görünmesi en büyük bir tehlikedir.

Duygu ve düşüncelerindeki değişikliklerin olağan olduğu bilinmeli ve kesinlikle kendi gençliği veya zamanıyla kıyaslanmalıdır. Bu dönemde yaşanan duyguların hafife alınması veya abartılması sonrasında hakir görme, küçük düşürme, azarlama veya fiziksel darp kesinlikle kullanılmamalıdır. Hafızaya bu dönemde ebeveynlerin diyalogları sağlıklı olarak kaydedilmelidir.
Tercihleri gözlemlenirken aşırı eleştirel ve kırıcı olunmamaya dikkat edilmelidir. Aile içerinde tartışma ve fikir ayrılıklarının varlığı olağan karşılanmalı ve orta yol tercihte bulunulmalıdır. Burada oturması gereken aile toplantıları da hayata geçirilmeye çalışmalı ve ortak kararlar alınmalı ve herkesin kanaati ve tercihleri önemsenmelidir. Genç yâda birey olarak değerli olduğunun ve kararlarının önemsendiği bilmelidir.

Bu dönemde baskı veya sürekli her şeyi kontrol altına alma hamleleri genelde ebeveynlerin tercihleri aman sapmasın sapıtmasın yaklaşımındandır. Burada kontrol yerine iyi bir diyalog, karşılıklı güven ve bilgi paylaşımı esas alınmalı ve açıklık esas alınmalıdır. Kontrollü inisiyatif veya kontrollü serbestlik sağlanmalı ve bu genci mutlaka ikna ederek olmalıdır. İkna olmuyorsa yakın yaş grubundan ağabeyler bulunmalı akraba çevresi devreye sokulmalıdır.

Bu dönemde köpürmüş olan suların durulacağı unutulmamalı ve kapanmayacak yararlar açmamaya dikkat edilmelidir. Bu dönemde babanın rolü çok önemli kapsayıcı, kavrayıcı ve kucaklayıcı olmalıdır. Bu suların durulacağı ve hatta yaşananlara gülüp geçileceği bilinmeli ama kesinlikle hafife alınmamalıdır. Sonrasında bir oturaklaşma olacak ve karakteristik özellikler oluşmuş olacaktır.

fem

Ergenlik Dönemi ve Sınavlara Hazırlana Geçlerde Gözlenen Farklılaşmalar

ERGENLİK DÖNEMİ

Ergenlik gencin kişisel olgunlaşmasının yanı sıra bedensel değişimi de yaşadığı dönemdir. Bu iki değişiklikle birlikte sosyal çevresinin beklentilerinin farklılaştığı dönemdir. Belki de bir gencin öncelikle halletmesi gereken konu bu değişim içerisinde uyumu sağlamak ve eş zamanlı ortaya çıkmaya bu değişiklikle başa çıkmaktır. Bunlar yaşanırken hayatının en zor dönemeçleri olan 7.,8., sınıfı yaşarken bir lise tercihinde bulunması sonrasında da ergenliğin bitişine doğruda 11. Ve 12 sınıfları yaşarak üniversite tercihini yapması gereken dönemdir.
Ergenlik dönemlerinde ortaya çıkan değişiklikleri ele alırsak, öncelikle bedensel veya fiziksel değişikliklere değinmek istiyorum ki kiminle muhatap olduğumuzu ve sağlıklı diyalog kurmamız gerektiğini bilelim.

FİZİKSEL FARKLILAŞMA

Bu dönemi sonuna doğru gençte oluşan özellikler bedensel ve cinsel özelliklerin oluşmasıdır. Sonuçta yetişkinlik dönemindeki fiziksel özelliklere ulaşmış olacaktır. Bu dönemle ilk defa karşılaştığı için genç kendi özellikleri ile hemen barışık hale gelmez ve kendini sürekli eleştirir. Sakarlaşır, eleştirir hatta kendine yabancılaştığını hisseder. Etrafında sağlıklı diyalog kurabileceği yetişkinler yoksa (anne baba dan daha çok hale teyze, amca dayı veya kendinden büyük kuzenler) bu sıkıntı katlanarak devam eder.

Burada tekrar her bireyin ergenlik başlangıç ve bitişlerinin hem ferdi olduğunu hem de cinsiyetler arasında çok farklılıklar olduğu unutulmamalıdır.

Bu dönemde fiziksel gelişme farklı bölgelerde farklı zamandalar da oluştuğu için genç dönem tamamlanana kadar kendini şekilsiz bulmaktadır.

Fiziksel büyüme tüm vücutta farklı hızlarda oluşur, önce eller ve ayaklar büyür; 13-14 yaşlarında ergen; yetişkinken giyeceği kalıba ulaşmış olur buda orantısızlığı ortaya çıkarır.

Yüz bölgesinde çene ve burun büyür. Kalçalar kızlarda, omuzlar erkeklerde hızlı bir şekilde büyür. En son gelişimini tamamlayan bölgede gövdedir. Bu da önceden söylediğim uyumsuzluğun bir sebebidir.

Bu duruma karşı gençlerin ilk tepkisi fiziksel bedenleriyle kavgalı hale gelmekte ve hatta abartarak ayni ile küs hale gelmektedirler. Çirkinleştiklerini düşünüler. Hele sivilceler hele sivilceler.

Gençlerin hele de kızların en sıkıntılı konuları kilolarıdır. Onun konu yapılması diyalog zeminini zayıflatmakta ve genci yalnızlaştırmaktadır.
Bu dönemi yaşayan aileleri yalnız bırakmamak eğitimciler ve uzmanlar olarak yardımcı olmalıyız.

DUYGUSAL FARKLILARŞMA

Bu dönemin duygusal anlamda en önemli farklılaşması özgürlük arayışı ve özgürlüğüne müdahale şekillerine karşı geliştirmiş olduğu tepkilerledir. Anne babaların odaklanacağı nokta burasıdır. Anne baba kurmuş olduğu otoriteyi kaybetmek istemezler gençte kendi varlığını ispat etmek için kendi otorite alanı oluşturmaya çalışır. Burada gencin özgürlük alanı ergenlik öncesiyle ayni kalırsa bu alan zorla ve çatışmayla genişletilemeye çalışılır. Burada sağlıklı diyalogun çok önemli olduğu unutulmamalıdır.

Duygu yoğunlaşmasının ve sapmasının yoğun yaşandığı dönemdir. Şiir yazarlar, günlük tutarlar, yüksek sesle şarkı söyleyip duygularını dışarıya vurmaya çalışırlar. Karşı cinslerine karşı duygusal eğilimleri artar. Ergenlerin duygu artışları veya sapmaları, duygularını kontrol edememeleri sonucunu ortaya çıkarır. Sevgi nefret ve aşk aşırı uçlara doğru yönelebilir.

Hayal âlemindeki zenginlik çok genişler, inanılmaz bir hayal gücü oluşur. Bazen de büyükler çok anlamsız gelen noktalara doğru gider. Belki de bu hayallerin peşinden gidilmek için aile ortamını terk etmek ister genç. Çünkü bu hayallerin gerçekleşeceği yer değildir bu ortam.

Daha yalnızlaşır, kendisiyle daha fazla vakit geçirmek ister. Bu yalnızlaşma hem duygusal değişmeden hem de fiziksel değişmeden kaynaklanıyor olabilir. Kendinde oluşan değişimlerden memnun değilse de yalnız kalmak isteyebilir.

Sosyal çevresinde çocuk gibi tanınmak ve eskisi gibi muamele görmekten hoşnut olmamaktadır. Hele akşam oturmalarına götürülmekten ve misafir kabul etmekten hiç zevk almazlar.

Saldırganlık duygularının aşırı eğilimler gösterdiği dönemde bu dönemdir. Bu sadece dışarıya karşı değil, kendi büyüklerine ve kendi küçüklerine yönelikte olabilir.

Genellikle ergenlik dönemlerinde gençlerde bazı kaygılar ortaya çıkmaktadır. Bunların hepsinin giderilmesi tam anlamıyla mümkün değildir. Ancak bu dönemde aileler ne kadar diyalogu sağlıklı bir zeminde kurarlarsa en az zararla atlatılmış olunur.

Bunları birkaç madde ile ele alacak olursak; fiziksel durumları ile ilgili kaygıları, istikbal ile ilgili kaygıları, sosyal saygınlık ile ilgili kaygıları, sosyal çevre ile ilgili kaygılar olarak belirtilebilinir. Önceki paragrafta da söylediğim gibi bunların hepsinin giderilmesinde aile çok önemli rol oynamaktadır. Burada çekirdek aile olmak ve sosyal çevreyi oldukça dar tutmak en önemli handikaplardan birisi olarak önümüzde durmaktadır. Ne kadar sağlıklı ve geniş bir sosyal çevreye sahip olursak ve o çevre ile sağlıklı ilişkiler kurarsak bu iletişim yeni bireylerin daha anlamlı bir biçimde sosyalleşmiş olduğu sonucunu ortaya çıkarmaktadır.

fem

Sınavlara Hazırlanan Gençlerle Diyalog

Sizlerde bilirsiniz ki hayat içerisinde en zahmetli uğraşlardan bir çocuk yetiştirmektir. Bu süreç doğum öncesinde başlar ve ömür boyu sürer. Bu sürecin ilerleyen zamanda daha sağlıklı bir zemine oturması için yapılması gereken temel eğitimlerin alındığı dönemde iyi diyalog kurup, binanın temellerini sağlam atmaktır.

Binanın temelleri farklı dönemlerin özellikleri dikkate alınarak farklı diyalog zeminleri kollanmalı ve dikkatli iletişim sağlanmalıdır. 0-6 Yaş dönemi özellikleri, 6-12 dönemi 12-18 dönemi özellikleri çok iyi kavranmalı ve bu süreç en sıkıntısız bir şekilde yönetilmelidir. 0-6 ve 6-12 yaş dönemi beklide farklı bir çalışmada ele alınması gerekir. Bu çalışmada daha çok 12-18 yaş dönemine odaklanmamız gerekecektir. 12’li yaşlarda başlayan ilk ergenlik dönemi 16-18’li yaşlarda son ergenlik dönemiyle sonuçlanmaktadır.

Anne babalar bu dönem çok dikkat etmelidirler. Bu çalışma ile bu dönemde dikkat edilmesi gereken konulara odaklanacağız.

Artık yakından diyaloga geçtiğimiz oğlumuz veya kızımız bir çocuk olmaktan çıkmıştır. Öncelikle ebeveynlerin bunu kabul etmek zorundadırlar.

Sağlıklı diyalogun ilk aşaması onları bir birey olarak görmek, onlarda bu algının oluşmasını sağlamaktır. Bu en sıkıntılı dönemlerinde mutlaka onların yanında olmalısınız. Ancak sürekli bütün süreci yakından kontrol eder ve sürekli müdahale eder seniz bir kişilik oluşumuna engel olmuş olursunuz.

Genelde ebeveynler kendi ergenlik dönemlerine veya hazırlanmışlarsa kendi sınav hazırlık dönemlerine benzeterek yaşanabilecek sıkıntıları küçük görmeye çalışırlar. Buda anne ve babaların yanılgılarından bir tanesidir. Çünkü biraz düşündüğümüzde ortaya çıkar ki en az çocuklarımızın sınav hazırlık dönemleriyle bizim sınava hazırlık dönemimiz arasında 35-40 yıl vardır. Birçok kez sınav sistemi hatta eğitim sistemi değişiklik olan bir düzenle karşı karşıyasınız söylediklerinizin birçoğu anlamsızlaşacaktır.

Hele bizde ergen olduk ya yönündeki yaklaşımlar ergenlik döneminde çocuğumuzun yaşadığı sıkıntıları küçümsemeye kadar varmış olacaktır. Bu iki hassas durum sosyal hayatın çok hızlı olduğu ve yarışın çok sert olduğu bu dönemde anne babalar öğrenmeye okumaya devam edecekler ki bedenleri yaşlansa da zihinleri güncele ait bilgilerle dolmuş olacaktır. Buda çocuklarının daha iyi algılanması sonucunu doğuracaktır.

Eğer bu güncellemeyi yapmaz ise ebeveynler gençlerin(evlatlarının) yaşadıklarını anlayamamaklar onlarla diyalog kurmak isterken yaptıkları hamleler onlardan uzaklaşma ile sonuçlanmış olacaktır. Kesinlikle kendi yaşadığımız ergenlik ve sınav dönemleriyle çocuklarımızın yaşadıkları şartları karşılaştırmamamız gerekir.

Bundan öte ne arkadaşları ile nede kardeşi ile karşılaştırılmaması gerektiğinde vurgulamak isterim. Bireysel farklılıkların çok öne çıktığı bu dönemde her birey parmak izi farklılığında bir birinden farklıdır. Herkes özelde kendi içinde değerlendirilmelidir.
Bunun için en kestirme ve en isabetli yol, muhatabı tanımaktır. Kim muhatap olduğumuz; öncelikle evladımı, kızımız veya oğlumuz. Ayni zamanda bir öğrenci bunların ötesinde sınavlara hazırlanıyor. Bu üç unsurda derinlemesine ele alınması gerekir.

Kişilik ve karakter farklılıkları, cinsiyet farklılıkları, sınav ve sınavın çocuğumuz üzerinde bıraktığı özellikler. Yani kısacası onların karşılaştığı şartlara ve durumlara bizlerde odaklanmalıyız ve problemleri öncenden öngörmeli ve hijyen hekimlik yapmalıyız. Yani koruyucu ve kollayıcı olmalıyız. Müdahaleci olmalıyız demiyorum. Buraya dikkat çekmek isterim.

Bu girişten sonra biraz teknik bilgilerle sizleri baş başa bırakmak isterim. Teknik olarak ergenlik nedir. Ne gibi değişikliler olur bunlar nasıl fark edilir bu konu hakkında sizleri bilgilendirmek isterim.

fem

Velilerin Dikkatine; Sınav Kaygısı Motivasyonu Arttırır mı?

Belli bir seviyede olduktan sonra sınav kaygısı, bireylerin hedeflerine ulaşmak için olağan ve doğru bir duygu ve düşüncedir. Bununla birlikte ailelerin değişik yönlendirmeleri öğrencilerin derslerden uzaklaşmaları sonucunu doğurmaktadır. Burada ailelere dikkatli olmalarını ve aşağıdaki ifadeleri mümkünse kullanmamaları öneririz.

“Sen başarırsın biz sana güveniyoruz”, “Senin için çalıştık didindik, saçımı süpürge ettim. Bunları sakın unutmayasın.” “Unutma bundan sonra sıra sende” “Biz bize düşenleri yapıyoruz, dershane dedin dershane, doküman dedin doküman, daha ne yapalım.” Şeklindeki fedakârlık içeriklikli cümleler aksi sonuç doğurma ihtimalini bünyede barındırmaktadır.

Öğrencilerdeki sınav kaygısını bir korkuya dönüştürmemek için dikkat edilmesi gereken konular üzerinde durmanın ailelere faydalı olacağını düşünüyorum. Nelerin yapılmaması veya denilmemesinin söylemek biz eğitimciler olarak tercih edilen kolay yoldur. Bunun yanına mutlaka yapılması gerekenleri de eklemek zorundayız.

Sınav kaygısı, sınav girecek her öğrencinin ortalama düzeyde yeterli kaygı olarak hissetmesi gereken bir kaygı derecesidir.

Korku, kaygı, gerginlik, sinirlilik, öfke, heyecan, mutsuzluk, gerginlik, kıskançlık, umutsuzluk… Hepside normal insanlarda ortaya çıkabilen geçici duygu yoğunlaşmalarıdır. Hayatın gerçeği ve insani duygu ve düşüncelerdir. Bu duyguları negatif bir durum haline dönüştüren hal ise, süreleri ve yaşanma şekilleridir.

Sınav kaygısını ele alacak olursak; tek başına olumsuz bir durum olmasa gerek. Farklı bir açıdan değerlendirilecek olunursa, sınav kaygısı hedefe ulaşmak için gerekli olan çalışma enerjimizin merkezlerindendir. Yani olağan bir duygu halidir ve önemsenmelidir. Problem olduğu haller aşırı ve yetersiz olarak ortaya çıktığı hallerdir.

Yetersiz kaygı düzeyinde yaşanıyorsa, bireyin mevcut duruma motive olamaması sonucunu doğurmaktadır. Yapması gereken sınav hazırlıklarına bir türlü başlayamıyor ve sürekli bir bahane ile erteliyor demektir. Aşırı kaygı düzeyinde olduğu zaman ise de; sınav kaygısı hali ortaya çıkmaktadır. Çalışmaya başlanmak istendiği zaman da aşırı uyanıklık hali, kalp atışlarında ritim bozukluğu, aşırı terleme veya üşüme, bitkinlik, yorgunluk, nefes alış verişlerinde düzensizlikleri görülebilir. Titreme, mide veya baş ağrısı, göz kararması, sık sık nefes alma eğilimi; olumsuz düşünceler ve hayaller, anlamsız yorumlar ve farklı durumlara atıfta bulunmalar, ders çalışmama, denemeleri veya girilen sınavları yarıda bırakmalar veya hiç girmeme davranışları sınav kaygısının aşırıya doğru kaydığında ortaya çıkan sonuçlardır.

Sınav kaygısının sorun olması durumu ne zaman karşımıza çıkar.
Sınav kaygısının ortaya çıkışının sebeplerinden biri; sınava girecek bireyin üzerindeki baskı ne kadar hissedilir hale gelmiş ise o kadar ortaya belirgin olarak çıkması söz konusudur. Sınava girecek bireyin özellikleri tanınmadan, kapasitesi bilinmeden beklenti düzeyi yükselmiş ise bu öğrencilerde sınav kaygısı olumsuz bir halin tetikleyicisi olarak fonksiyonel hale gelmiş olacaktır. Diğer bir etkende sınavın kendisine yüklenen anlam veya sınavın her şeymiş gibi görülmeye çalışılmış olması.
Çevremize baktığımızda her sınav bütün bireylerde ayni seviyede bir stres oluşturmamaktadır. Aslında bunun sebebi fiziki ve sosyal çevrenin bu sınava yüklediği anlamla paralellik kazanmaktadır. Sınava girecek çocuğu olan ailelerin bazıları, yapılan maddi ve manevi yatırımların mutlaka karşılık bulmasını, hatta bire bir karşılık bulması gerektiğini düşünmektedirler. Buda çocuklar üzerinde aşırı bir baskı oluşturmakta bunun sonucu aşırı kaygıyı doğurmaktadır.

AİLELERDEKİ YAKLAŞIMLARIN BAZILARI SINAV KORKUSU OLUŞTURABİLİRLER!

Aileler özellikle sınav dönemlerinde çocuklarıyla birlikte iken ne gibi yanlış vurgulamalar yapıyorlar ki, bu yanlış vurgulamalar ya da yüksek beklentiler aşırı kaygıya sebep oluyor. Aşırı sınav kaygısı üzerinde etkili olan etmenler; ebeveynlerin sınava nasıl bir anlam yükledikleri ile çok ilgilidir. Eğer sınav aileler için;

• Bir hayat memat meselesi olarak görüyorlarsa( Çocuğum bu sınavı bir kazanamazsan bizim için…)
• Sana güveniyoruz. Sen başaracaksın. Sende o potansiyel var.
• Kazanamazsan bu senin son sınavın bilesin.
• Biz senin için ne fedakârlıklar yaptık görüyorsundur değil mi?
• Geçen sene abinin kaç yaptığını biliyorsun. Teyzenin kızının deneme sonuçlarına baktın mı?

Bunların yanı sıra başarıları ödüllendirilmiş olabilir. Ancak veliler çocuklarının küçük başarılarını abartılı olarak ödüllendirdikleri için başarı abartılmış olacaktır. Buda öğrencilerde aşırı kaygının ortaya çıkmasına sebep olur oda sınav kaygısına dönüşebilir. Bu sınavda başarılı olamazsam kaybedeceklerin büyüklüğünü hayal ediyor olabilir. Sınavı kazanırsan yaz tatilin yurt dışında veya altına araban hazır. Ya kazanamaz isen kaybı çok sonucu kaygının derecesini arttırmaktadır.

AİLELERİN BU OLUMSUZ YAKLAŞIMLARI SINAVA HAZIRLANAN GENÇLERDE NASIL BİR ETKİ BIRAKMAKTADIR.

Sınava hazırlanan gençler sınavları kazanamadıkları zaman ailelerinin tüm güvenlerini kaybedeceklerini sanmaktadırlar. Sadece güven kaybı değil belki de sevgilerini kaybedeceklerini kanaati oluşmaktadırlar. Ailelerin verdikleri emeklerin boşa gitmiş olacağı korkusu da cabası. Bunların yanı sıra kendilerini ispat edememiş olmaları hem kendilerine güveni kaybetlerine hem de büyüklerinin artık onlara güvenmeyeceği sonucunu çıkarmaları sonucunu doğuracaktır.
Oysaki sınavlar çocuklarımız çalışma azmini arttırmak için bir süreç değil midir? Sınavların sonuçları öğrencilerimizin bilgi seviyesini ölçmektedir. Kişilik durumlarını ölçme aracı değildir. Bunun sonucunda kişilik bozulmaları oluşmamalıdır.